27 Mart 2008 Perşembe

SOSYAL GÜVENLİK YASASININ GERÇEK YÜZÜ

Neo-liberal politikaların Türkiye'ye yansıması 24 Ocak Kararlarıdır. 1970li yıllarda uygulanan kalkınma politikaları emperyalist ülkeler tarafından yıpratılmış ve geçerliliği kaybettirilmiştir. Böylece, Türkiye uluslararası ekonomik sisteme entegre olmaya zorlanan ve dış borca bağımlı bir ülke konumuna sokulmuştur. Son dönemde gündeme getirilen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısıyla da, sosyal güvenliğe ayrılmakta olan kaynakların bütçeye yük olduğu gerekçesiyle, sosyal güvenliğin piyasalaştırılması için ortam hazırlanmaktadır. Nitekim, stand-by düzenlemesi ile ilgili olarak 26 Nisan 2005 tarihinde IMF'ye sunulan Niyet Mektubunda sosyal güvenlik sistemine halen yüzde 4.5 olan bütçe desteğinin yüzde 1'e düşürülmesinin temel hedef olduğu belirtilerek, özelleştirmeye dayalı bir sağlık programının yürütüleceği açık bir şekilde gözler önüne serilmiştir.
Peki, devlete yük olduğu iddia edilen sosyal güvenlik nedir? "Sosyal güvenlik" insanlara, bugün ve gelecekte, çalışma koşullarını yitirmesi hali de dahil olmak üzere çeşitli risklere karşı, yaşamını sürdürebileceği sürekli bir gelir güvencesinin sağlanmasıdır. Sosyal güvenliğin gelişimi iş kazası, meslek hastalıkları ve analık sigortaları ile başlamış, daha sonra diğer hastalık, maluliyet, yaşlılık, ölüm ve işsizlik sigortası hakları kazanılmıştır. Sosyal güvenlik hakkı, "sosyo-ekonomik haklar" grubu olarak ikinci kuşak insan haklarındandır. Sosyo-ekonomik haklar, bireyi toplumdan alacaklı kılan ve devlete de bir takım yükümlülükler getiren haklardır. Bu hakların karşılanması ve yaşama geçirilmesi için, devletin pasif kalmaması ve etkin bir şekilde çaba göstermesi gerekir. Tüm bireylere sosyal güvenlik sağlanması için gerekli yasal düzenlemeler, uygun finansman kaynağı ve örgütsel alt yapı gibi gereksinmeler devletin alacağı önlemlerle sağlanabilir. Devlet, sosyal güvenlik önlemleriyle ulusal gelirden düşük pay alan yoksul ve emekçi kesim ile sosyal güvenlik hakkı bulunmayan kesimler lehine sosyal ve hukuksal düzenlemeleri yapmakla yükümlüdür. Bu durum toplumsal dayanışmayı istenen düzeye taşıyacak ve aynı zamanda da sosyal devletin gerçekleşmesine katkıda bulunacaktır. Bu yönüyle sosyal güvenlik uygulamaları toplumda adil bir paylaşım ve eşitliği sağlamada önemli bir araç olmaktadır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası gündeme gelen refah devleti/sosyal devlet kavramı, sosyal güvenlik uygulamalarıyla hayata geçirilmiştir. Ancak, neo-liberal politikaların yaşamımızın tüm alanlarını ele geçirdiği 21. Yüzyılda, sağlık alanı da piyasa mantığından nasibini almaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde milli gelirden sosyal güvenliğe aktarılan kaynaklar ve de sosyal güvenliğin finansmanında devlet katkısı oldukça yüksekken (bkz. Tablo 1), yeni yasayla Türkiye'de devletin sosyal güvenliğe katkısı %1'e indirilmeye çalışılmaktadır. Yine Avrupa Birliği üyesi ülkelerde sosyal güvenliğe devlet katkısının bütçe içindeki payı %40 iken, Türkiye'de bu oran %19.3 olarak karşımıza çıkmaktadır. Görüldüğü gibi, veriler AB üyesi ülkelerde sosyal güvenliğe ayrılan kaynaklar ve devlet katkısı, Türkiye'dekinden oldukça yüksektedir. 1965-1999 yılları arasında SSK'nın fonları çok düşük getiri olarak ve maksat dışı değerlendirilerek, başka alanlara kaynak olarak aktarıldığı için, bugün sosyal güvenlik sisteminde ifade edilen mali açık SSK'nın öz kaynaklarıyla kapatılamamaktadır. Ancak, unutulmaması gerekir ki, bu durumun sorumlusu, her kamu hizmetini rant kapısı olarak gören neo-liberal politikalardır. Ve 2008 itibariyle, halk dışarıdan dayatılan bu politikaların bedelini ödemeye zorlanmaktadır.

AB'de Bütçeden Sosyal Güvenliğe Ayrılan Pay (2003)

Milli Gelire Oranı Bütçeye Oranı

AB 25 -19,3 -40,1

AB Yeni 10 -17,1- 36,9

Almanya- 22,4 -46,6

Avusturya- 21,4- 42,2

Belçika -18,1 -35,5

Britanya -16,5- 37,8

Fransa -21,1- 39,3

İtalya -18,3- 37,5

Kaynak: Eurostat

Peki, sosyal güvenlik reformu neler getirecek, ya da daha doğrusu neler götürecektir? İlk olarak Sağlık temel hak niteliğinden uzaklaştırılarak, sosyal bir hak olmaktan çıkarılacaktır. Aylık geliri, 127 YTL' nin üzerinde olan herkesten, gelirine göre her ay için 64-431 lira arasında değişen miktarlarda sağlık sigortası primi alınacağı gibi, tedavi için başvuranlardan ayrıca kurumca belirlenecek miktarda katkı payı da alınacaktır. Genel sağlık sigortası primlerini ödemeyen esnaf ve sanatkârlar ile çiftçiler sağlık hizmetinden yararlanamayacaktır. Verilecek sağlık hizmetlerinin süresini miktarını belirleme yetkisi kuruma verilerek sigortalıların sağlık hakkı kurum yönetiminin takdirine bırakılmaktadır. Sağlık hakkı, sadece belirli hizmetlerin karşılanması ile sınırlandırılabilecektir. Tedavi için gerekli olan yöntem ve hizmetlere ulaşmak parası olanların "hakkı" olacaktır. Sistemin bu şekilde tasarlanması ile özel sağlık sigortalarına yönelme teşvik edilecek, sosyal güvenlik kurumundan kaçış hızlanacaktır. Emeklilik yaşı 65'e çıkarılacak, emeklilik için, "çalışarak ölmek" anlamına gelen 9 bin işgünü prim ödenmesi zorunluluğu getirilecektir. Belirli süreli çalışanlar, sözleşmeli olarak çalışanlar mevsimlik işlerde çalışanlar, esnek çalışanlar, çalıştıkları sürece prim ödemelerine karşın emeklilik haklarını elde edemeyeceklerdir. Emekli aylıklarının hesaplanma yöntemi değiştirilerek, emekli maaşları, dörtte bir ila üçte bir arasında değişen oranlarda azalacaktır. Emeklilerin ulusal gelir artışından pay almaları önlendiğinden, bugün geçinmeye yetmeyen aylıklar sefalet ücretine dönüşecektir. Kamu görevlilerinin prim yükü artırılarak ücretleri düşecektir. Kapsam dışında bıraktığı kesimler nedeniyle, sosyal sigortalar toplumun tümü için güvence sağlamayacaktır.Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası olarak, sağlığın en temel insanlık hakkı olduğunu savunuyor; sosyal güvenliğin piyasalaştırılmasına karşı çıkıyoruz. Sosyal haklar yurttaş olmaktan kaynaklanan haklardır. Yapılması gereken, devletin, sosyal güvenliğe katkısını azaltmak değil arttırmaktır; unutulmamalıdır ki, bir devletin en temel görevi vatandaşlarının "insanca" yaşamalarını sağlamaktır. Hükümet, bu yasayı hayata geçirmesi halinde sosyal politikanın kamusal yükümlülüğünü kaldırarak temel görevini yerine getirmemektedir. Diğer bir deyişle insan hayatının açık bir şekilde tehdit edilebileceği görülmektedir. Harita ve Kadastro Mühendisliğinin bilimsel ve teknolojik gelişmelere paralel olarak uzmanlık ve çalışma alanları sürekli olrak genişlemekte, meslektaşlarımız ise yer yer arazi ve açık alanda her türlü ağır koşullar altında hizmet üretmektedir. Üyelerimizin % 60'ı özel sektörde ücretli olarak çalışmaktadır. Getirilmek istenen Sosyal Güvenlik Yasası ile 65 yaşında emekli olunması Harita ve Kadastro Mühendisleri için deölene kadar çalışmak ve mezarda "emekli" olmak anlamı taşımaktadır.Bu doğrultuda, görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı'na karşı TMMOB, KESK, DİSK, TTB, TDB ve BASK'ın katılımıyla 15-17 Ocak 2008 tarihleri arasında İstanbul'dan Ankara'ya örgütlerin yönetici ve temsilcilerinin katılımıyla "Herkese Sağlık ve Güvenli Gelecek İçin Yürüyoruz"...

TMMOBHARİTA ve KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI

Hiç yorum yok: